İki yüzyıldan beri Avrupa’nın diğer ülkelerinde artık kimse haçlı seferleri düzenlemeyi düşünmezken, İspanya 15. yüzyılın sonuna kadar kendi haçlı seferlerini sürdürmüş, bunun bir uzantısı olarak da 1492’de ayak bastıkları yeni kıtanın İnka ve Aztek gibi büyük medeniyetleri yok edilmiştir.
Katliam, Kristof Kolomb'la başladı. Kolomb keşfettiği yerlerde İspanyol kolonileri oluşturmaya hız verdi. Yerlileri köleleştirdi. Vergilendirilen yerliler İspanya'ya altın ödemekle yükümlü kıldı. Hükümdarların izniyle yetki alanı içinde ki ticari işlemlerden yüzde on pay alıyordu. Kolomb ayrıca köle ticaretini de ilk başlatan kişiydi...
Katliama maruz kalan bu topluluklar, başlangıçta beklenen kurtarıcı gibi gördükleri bu insanların gerçek niyetini kısa zamanda anlamış, bu da katliamları daha da şiddetlendirmiştir. Nitekim ibret verici bir hadise olarak anacak olursak, 1511 yılında Hatuey adlı bir Kızılderili reisi Küba'da isyan hareketi oluşturma suçuyla tutuklanmış ve yakılarak idama mahkûm edilmişti. Onu bir direğe bağladıktan sonra, Hıristiyanlık dinine davet ettiler. Böylece kendisine, görkemli bir dünyanın ve ebedî istirahatin beklediğini, gökyüzüne gideceğine inanması aksi takdirde ise sonsuz acılar ve işkenceler çekeceği cehenneme gitmek zorunda kalacağı söylendi. Hatuey, biraz düşündükten sonra, Hıristiyanların gökyüzüne gidip gitmediklerini sordu. Evet, cevabını alınca da, böylesine vahşi insanlarla beraber olmamak, onları görmemek için cennete değil, cehenneme gitmeyi tercih ettiğini belirtti.
Avrupalı bütün bu katliamları yaparken bir başka şekilde, yaptıklarını meşrulaştırma yoluna gitmiştir. Vahşetlerini üzerlerine saldıkları bu insanları, aynadaki kendi görüntülerine bakıp "vahşi" ve “barbar” olarak nitelendirerek haklı olduklarını düşündüler. Kızılderili ve bir başka ırka mensup insanları vahşi olarak düşünerek yok edici anlayışa dönüştü. Tahammülsüzlük vicdan ve algılama ihtimalini de yok etti. Yok, edicilik ise ortaya tasviri zor katliamlar serisi çıkarttı.
Katliamın boyutlarını rakamlara bakarak anlamak mümkündür. Avrupa’nın toplam nüfusunun aşağı yukarı elli milyon, Fransa’nın on iki milyon, İspanya ve İtalya’nın dokuz milyon, İngiltere’nin dört milyon olduğu bir dönemde, 1500’den 1650’ye, Meksika’nın yerli nüfusunu yirmi beş milyondan bir milyona, yeni kıtanın yerli nüfusunu seksen milyondan on milyona indirilerek, yüz elli yılda insanlığın hemen hemen beşte biri yok edilmiştir. 1860’lara gelindiğinde ancak 340.000 bin, 1910’da ise 220.000 bin yerli kalmıştı.
Sürekli cinayetlerle yerli kölelerden oluşan boşluk yeni bir drama yol açacaktır. Bu boşluğu kapatmak için sonraki dört yüzyıl boyunca, Afrika'dan zorla kopartılan siyahlar, Amerika’da yok edilen yerlilerin yerini doldurmak üzere Amerika'ya taşınacaktı. Afrika’dan yeni kıtaya taşınan siyahların sayısı da dehşet vericidir. Yaklaşık 13.000.000 milyon insan yurtlarından kopartılmış ve köleleştirilmiştir.
Efsanevî takdimlerin aksine sömürgecilik, adeta dünya tarihini esaret altına almış, sonu gelmez bir ıstıraptır. Kızıl ve kara sayfalarda, kelimelerin acziyeti ile dile getirilmeye çalışılan bu mezalim, medeni dünyanın inşasının harcı olmuştur. Geride sefalet bazen de hiçbir şey kalmamıştır. Zira Avrupalıların Amerika’ya varır varmaz başlattıkları katliam milyonlarca insanın yeryüzünden silinmesiyle sonuçlanmıştır.
UHA Haber Merkezi - ÖZKAN KARACA
SON YAZILAR